‘’Merhaba , Sanem. İşin yoksa sahile doğru
yürüyelim mi? ‘’
İki kadın yaşıtlardı, aynı iş yerinde
uzun yıllardır yan yana çalıştıkları için zamanlarının çoğunu birlikte
geçiriyorlardı. Artık arkadaştan öte kardeş gibiydiler. Bazen yemekleri de
birlikte yiyiyorlar, alışverişe, sinema, tiyatro ve konserlere beraber
gitmekten zevk alıyorlardı. En hoşlandıkları şey ise sahile yürüyüp oradaki
kafeler de denizi seyredip bir şeyler içerken dertleşmekti.
’’Bana 10 dakika ver, üstümü değişip
hemen geliyorum’’ dedi. Telefonu kapatıp yatak odasına yöneldi, eşofmanlarını
ve spor ayakkabılarını giyip evden çıktı. İki kadının evleri aynı sokakta
olduğu için bahçe kapısından çıktığında kendisine el sallayan arkadaşını gördü. Birlikte yürürken bir yandan da havadan sudan
konuşmaya başlamışlardı.
Sanem’in en sevdiği mevsim sonbahardı. Gerçi
yaz hariç - çok sıcak olduğu için yaz
ayını pek sevmezdi.- bütün mevsimleri severdi. Kışın camın önünde yağan karı
seyretmek, kestane veya patlamış mısır
yiyip çay içmek, her yer karla kaplandığında yürüyüş yapmak veya çocuklarla kar topu oynamak, ilkbaharda
doğanın yeniden canlanması, ağaçların çiçek açması, göç eden leyleklerden bir
çiftin, karşı evin bacasına yuva yapıp yavrularını büyütüp onlara uçmayı
öğretmesi, rengarenk çiçekleri, leylakların, sümbüllerin, şebboyların ve zambakların
eşiz kokuları ve renklerine bayılırdı.
Favorisi sonbahardı. Sarı , kırmızı ve kahverengiye
dönen yapraklar, ağaçlarda, yerlerde doğayı pastel renklere boyarlardı. Kadife
çiçekleri ve kasımpatılarının sarı-turuncu renkleri onlara eşlik ederlerdi. Sık sık çiseleyen
yağmura bayılırdı. Ahmak ıslatan yağmurunun altında başını gökyüzüne kaldırıp
yüzünü ıslatayım derken pek çok kez nezleye yakalanmıştı, ama yine de her yıl
aynı hatayı yapardı. Gökyüzündeki gri bulutları, salonun penceresinden seyrettiği
denizin lacivert-gri rengini bile
severdi.
Bu gün güneş yazdan kalma bir günmüş gibi
etrafı ısıtıyor, ışıkları masmavi denizin üzerinde yakamozlar yaratıp
oynaşıyordu.
‘’Az ilerde kumsalda okul
arkadaşlarımdan biri küçük bir kafe açtı. Hala duruyorsa çayımızı orada içelim
‘’ dedi Elif.
Kafeden ziyade, salaş bir büfeyi andıran
yerde 2 masanın etrafında birkaç iskemle
konmuştu. Çaylarını yudumlarken Elif,
iki bayanı birbiriyle tanıştırma faslına geçmişti.
‘’Emine ile ben aynı liseye gitmiştik. O mezun
olunca hemen evlendi ve kocasının ailesinin yanına taşındı. Kocası emekli olmuş,
artık biraz da burada yaşayacaklar. Sanem’de benimle aynı yerde çalışıyor.
Bizim sokaktaki Birtek Sitesinde oturuyorlar.’’
‘’ Fahrettin Beyleri tanır mısınız? Benim
uzaktan akrabam olur. Onlarda o sitede oturuyorlardı. ‘’, dedi Emine.
’’Ben D Blokta oturuyorum. Bizim ev
sahibimizin adı da Fahrettin’’,
’’Evet, o. Annemin kuzeniydi. O ailenin çok üzücü bir hikayesi vardır ‘’diye
anlatmaya başladı Emine .
’’Karısı Sema ablayı çok severdim. Ne
zaman kapısını çalsan seni hemen içeri buyur ederdi. Çayı , kahvesi, keki
,böreği ikram etmek için her zaman hazırdı, Rahmetlinin’’
‘’Rahmetli, dediğine göre vefat mı etti?
‘’
‘’Evet, hem de hiç ummadığımız bir anda.’’
‘’Nasıl ?’’ diye merakla sordu, diğer iki
kadın aynı anda.
‘’ İzmir’de oturan yakın bir akrabaları
ölünce oraya onun cenazesine gittiler. Çocukların okulu var diye onları burada
bırakmışlardı. Sema akrabasını çok severmiş, cenaze gömüldükten sonra mezarın
başında kalıp dua etmek istemiş. Dua ederken de bir yandan ağlıyormuş. Nasıl
olduğunu anlayamadan yere yığılmış. Hastaneye götürdüklerinde, geçirdiği kalp
krizi yüzünden öldüğünü söylemiş doktorlar. Kocası, Sema ablayı çocuklarına bile haber vermeden İzmir’de
defnedip buraya geri dönmüş.’’
‘’Liseye giden bir kızı, ilkokulda da
bir oğlu vardı. Çocuklarının annelerine veda etmelerine bile engel oldu diye
herkes Fahrettin Abi’yi suçladı. O da iki çocukla burada daha fazla kalamadı. Tayinini
isteyip çocuklarıyla Eskişehir’e taşındı. Bir daha da onlardan haber alamadık. Muhtemelen o evde şimdi siz oturuyorsunuz.’’
Sanem, ‘’Sema Hanım’ın dış görünüşü
nasıldı?’’ diye sorduğunda alacağı cevap
sanki içine doğmuştu.
‘’ Kısa boylu, şişman, kıvırcık siyah
saçlı, kara kaşlı, kara gözlü, her zaman güler yüzlü biriydi. ‘’
Sanem, bir an bocaladı. Semi’nin gece gördüğü şeyi ve kendinin evin içinde, göremediği birinin sürekli gezdiğini,
hissettiğini anlatsa mıydı. Belki arkadaşı söylediklerine inanmayacaktı veya kuruntu
yapıyor diye onunla alay edeceklerdi. Yine de dayanamadı ve kızıyla kendisinin
başından geçenleri kısaca söyledi onlara.
‘’Acaba
kadın, göremeden öldüğü için çocuklarını mı arıyor?’’ diye şaşkınlıkla sordu Elif.
‘’Ya da onları bulamadığı için evden mi
ayrılamıyor? ‘’ dedi korktuğunu belli eden titrek bir sesle Emine. ‘’Ben olsam,
bir gün bile o evde durmazdım.’’
Sanem
dua eder gibi iki elini havaya doğru açtı ve panikle ‘’ Ben şimdi ne
yapacağım evdeki bu kadınla? O evde
yaşamaya nasıl devam ederim’’ dedi.